25 Ekim 1980 tarihli Çocuk Kaçırmanın Veçhelerine dair Lahey Sözleşmesi’nin (“Sözleşme”) Türk ve Alman Ceza hukuklarındaki yeri ve önemi, yurt dışına kaçırılan çocuğun mutad meskeni adresine iadesi süreci ve Sözleşme’nin diğer uluslararası sözleşmelerle olan ilişkisi makalenin içeriğini oluşturmaktadır.
Uluslararası çocuk kaçırma ve kaçırılan çocukların mutad meskeni adreslerinin bulunduğu ülkeye geri getirilmesi konusundaki hukuki anlaşmazlıklar bu Sözleşme’nin konusunu oluşturmaktadır.
Günümüzde farklı uyruklara sahip kişilerin bir araya gelerek aile kurmaları gün geçtikçe artmaktadır. Maalesef bu evliliklerin bir kısmı boşanma ile sonuçlanmaktadır. Boşanma durumlarında ise anne veya babalar, çocuklarını kendi ülkelerine kaçırarak diğer eşin velayet hakkını gasp etmekle kalmayıp, çocuğu görmesini de engellemektedirler.
Sözleşme’ye göre ebeveynlerin çocuklarını kendi vatanlarına götürmeleri ile işledikleri suç, ceza hukukundaki çocuk kaçırma suçu ile eş değer görülemez. Nitekim anne veya baba çocuğun istemine karşı hareket etmemektedirler. Sözleşme çocuk kaçırma olaylarındaki cezai yaptırımı konu almamıştır. Cezai yaptırım ülkelerin kendi ceza hukuklarına bırakılmıştır. Bu konu daha sonra Türk ve Alman ceza hukuklarında karşılaştırmalı olarak incelenecektir.
Sözleşme’nin Genel İçeriği
Lahey Sözleşmesi 25 Ekim 1980 yılında 14. Lahey Konferansı’nda imzalanmıştır. Konferansa katılan 79 ülke sözleşmeyi imzalayarak taraf olmuşlardır. Daha sonradan 24 ülke sözleşmeyi imzalayarak sözleşmeye taraf olmuştur. Toplamda 104 ülke hali hazırda sözleşmeye taraftır.
İlk olarak Sözleşme’nin 1. maddesinde sözleşmenin kapsamı belirtilmiştir. Buna göre Sözleşme’nin konusu, uluslararası çocuk kaçırmadan kaynaklanan sorunların çözümüdür.
Sözleşme’nin 1. maddesine göre, kaçırılan çocuk vakit geçirilmeksizin daha önce yaşamını sürdürdüğü mutad meskeni adresine ve yaşamını sürdürmeye alışkın olduğu (gewöhnliche Aufenthaltsort) yere iade edilmelidir. Çocuğun mutad meskeni adresini belirlemedeki en
önemli nokta, çocuğun sosyal yaşamını daha önce ve sürekli olarak nerede sürdürdüğüdür?
Çocuğun alışkın olduğu ve daha önce yaşamını sürdürdüğü yere götürülmesinin en önemli amacı ise; (i) Çocuğun velayetine karar verecek olan ülkenin, çocuğun daha önce yaşamını sürdürdüğü ülke mahkemeleri olmasının gerekliliğidir. Yalnızca bu mahkemeler tarafsız, adil ve hızlı bir şekilde çocuğun velayetinin anne veya baba da kalacağına karar verebilecektir, (ii) Çocuğun, anne ve babasının boşanma sürecini azami zararla atlatmasının sağlanmasıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise süredir. Çocuğun kaçırılmış olduğu ülkenin sosyal ve kültürel hayatına uyum sağlamadan iadesinin istenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde çocuğun iadesi süreci daha da zorlu hale gelmektedir.
Sözleşmenin birinci ve beşinci maddeleri arasında sözleşmenin kullanım alanı belirtilmiştir.
Üçüncü maddeye göre ise, çocuğun başka ülkeye götürülmesi ve burada tutulmasının hukuka aykırı olduğu haller vurgulanmıştır.
Mutad meskenin bulunduğu ülke, çocuğun iadesi işlemlerini gerçekleştirecek olan ülkedir. Sözleşme’nin dördüncü maddesine göre, çocuğun mutad meskeninin bulunduğu ülke, çocuğun kaçırıldığı ülke idari ve adli makamlarına iade işlemleri için başvurur. Ayrıca Sözleşme’nin 16 (on altı) yaşından büyük çocuklar için uygulanamayacağı belirtilmiştir.
Çocuk Kaçırma Kavramının Alman ve Türk Ceza Kanun’undaki Cezai Yaptırımı
Çocuk kaçırma suçu, Türk ve Alman ceza hukuklarında farklı cezai yaptırımlarla düzenlenmiştir. İki farklı ceza kanununu karşılaştırarak farklılıkları tespit etmek, Sözleşme’nin önlemeye çalıştığı çocuk kaçırma kavramının önemini anlamamıza yardımcı olacaktır.
İlk olarak kaçırma kavramının anlamına bakıldığında, küçüğün, veli, vasi veya gözetimi altında bulunduğu kişinin rızası dışında başka bir yere götürülerek, kaçıranın nüfuz ve hâkimiyeti altına alınmasıdır. Kaçırılma kavramı, kişinin istemi dışında başka bir kişinin fiziksel veya psikolojik etkisi altında bulunduğu yerden başka bir yere gitmek zorunda bırakılmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kişinin zorla ve istemi dışında başka bir yere götürülmesidir.
Alman Ceza Kanunu’nda (“ACK”) çocukların kaçırılması ve alıkonulması suçu ACK m. 235/I StGB maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, 18 (on sekiz) yaşını doldurmamış kişileri cebir ve şiddet kullanarak ailesinden veya vasisinden kaçıran suçlular hakkında 5 (beş) yıla kadar hapis cezasına veya para cezasına hükmolunur.
ACK 235/II StGB’ye göre çocuk, anne veya babasından ya da vasisi veya bakıcısından kaçırılarak yurt dışına götürüldüğü takdirde veya yurt dışına kanuni yollardan götürüldükten sonra burada alıkonulmak saiki ile hareket edildiği takdirde birinci fıkrada olduğu gibi 5 (beş) yıla kadar hapis veya para cezasına çarptırılırlar.
Bunun dışında ACK m.235/4’te kaçırma olayının çocuğun ölmesi veya ağır şekilde yaralanması durumunda cezanın ağırlaştırılacağına değinilmiştir.
Sözleşme’nin konusu olan çocuğun yurt dışına kaçırılması veya çocuğun başka bir ülkeye kanuni yollardan (tatil vs. amaçlı) götürüldükten sonra hukuka aykırı şekilde bu ülkede alıkonulmaya çalışılması durumları ACK’da cezai yaptırım olarak karşılık bulmaktadır.
Buna karşın TCK m. 234’te ise, 16 (on altı) yaşını bitirmemiş çocuğun, veli veya vasisi yanından, velayet yetkisi elinden alınmış anne veya babası tarafından ya da üçüncü derece dâhil kan hısmı tarafından kaçırılması veya alıkonulması halinde bu kişiler hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı belirtilmiştir.
Ancak suçu oluşturan eylemlerin cebir ve kuvvet ile gerçekleştirilmesi halinde veya çocuk henüz 12 (on iki) yaşını doldurmamış ise cezanın bir katı oranında arttırılacağı belirtilmiştir.
TCK, Sözleşme’nin temel amacı olan çocukların aile bireyleri tarafından yurt dışına kaçırılmaları suçunu düzenlemiş, böylelikle Sözleşme’nin ülkemizde uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Sözleşme ve TCK kapsamında, anne veya baba velayet işlemleri sonuçlanmadan çocuğu yurt dışına kaçıramaz veya yurt dışında alıkoyamaz.
ACK ve TCK karşılaştırıldığında ilk göze çarpan farklılık, ACK’da küçüğün 18 (on sekiz) yaşını doldurmamış olması gerektiğidir. Ancak bu yaş sınırı TCK’da 16 (on altı) olarak belirlenmiş olmasıdır. Diğer bir farklılık ise ACK’da suçlular hakkında alt sınır belirlenmemiş olmasıdır. Buna karşın TCK’da ise ceza alt sınırı olarak üç aylık bir ceza ön görülmüştür. Son olarak ACK’da kaçırılma esnasında çocuğun ölümüne veya yaralanmasına sebep olunması, cezayı ağırlaştırıcı unsur olarak görülmüştür. Fakat TCK m. 234’te çocuğun öldürülmesi veya yaralanması durumlarına değinilmemiştir.
Kaçırılan Çocuğun Üzerindeki Velayet Hakkı
Sözleşme’nin 8. maddesinde kaçırılan çocuğun mutad meskeninin bulunduğu ülkeye iade edilmesi süreci düzenlenmiştir. Çocuğun iade edilmesindeki amaç, çocuğun sosyal yaşamını sürdürdüğü ülkeye geri gönderilmesidir. Böylelikle çocuğun mutad meskeninin bulunduğu yer yetkili mahkemesi anne ve babanın velayet haklarını ele alıp, değerlendirecektir. Sözleşme çerçevesinde velayetin kime verileceğine dair herhangi bir düzenleme yoktur. Sözleşme yalnızca, uluslararası kaçırılan çocukların mutad meskeninin bulunduğu ülkeye iade edilmelerini amaçlamaktadır.
Velayetin hangi bireyde olacağı konusu tamamen yetkili mahkemelere ve bu mahkemelerin tabii oldukları ülke kanunlarına bırakılmıştır.
Sözleşme kapsamında çocuğun iadesine dair verilen karar, çocuğun mutad meskeninin bulunduğu yer yetkili mahkemesinin velayete dair vereceği kararı etkilemez.
Görevli ve yetkili mahkemenin belirlenmesinde ise Uluslararası Aile Hukuku Yönetmelik’inin (“Yönetmelik”) birinci maddesine göre karar verilmektedir. Yönetmelik’in 11. maddesinin 1. fıkrasının 4 numaralı bendinde yetkili mahkemenin, çocuğun mutad meskeninin bulunduğu yer yetkili aile mahkemesinin olduğu belirtilmektedir.
Kaçırılan Çocuğun Acilen İadesi İçin Gerekli Şartlar
1. Sözleşmenin 8. Maddesine göre İade Başvurusu
İlk olarak Sözleşme’nin 8. maddesine göre iade başvurusunda bulunulur. Başvuruda çocuğun kimlik bilgileri ve kaçırılan ülkede bulunabileceği adresler belirtilmelidir. Çocuğun mutad meskeninin bulunduğu yer yetkili kurumları veya başka bir üye ülkenin en üst düzeyde yetkili kurumu da başvuruda bulunabilir. Sözleşme’nin ülkemizde uygulanmasını sağlayan en yetkili makam Adalet Bakanlık’ıdır (“Bakanlık”). Bakanlık bu görevini mahalli Cumhuriyet Başsavcılıkları marifetiyle yerine getirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından hukuka aykırı olarak kaçırılan çocuğun iadesi işlemleri Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından yapılmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılıkları başvuru için gerekli belgeleri tamamladıktan sonra bunları çocuğun kaçırıldığı ülkeye iletilmek üzere Bakanlık’a gönderir.
Başvuruyu alan makam, vakit geçirmeksizin çocuğun bulunduğu ülkenin en yetkili makamına başvuruyu iletir.
Sözleşme’nin 15. maddesine göre, küçüğün bulunduğu ülke kurumları, çocuğun bu ülkede bulunmasının hukuka aykırı olduğuna dair bir belge talep edebilir.
2. Hızlı Başvurunun Gerekliliği
Çocuğun kaçırıldığı ülkeye vakit geçirmeksizin iade başvurusunda bulunmanın gerekliliği şu nedenlerle açıklanmaktadır;
Çocuğun bulunduğu yeni ülkeye ‘yabancılık çekme’ hissine kapılmadan iade edilmesi,
Çocuğun uzak kaldığı diğer anne veya babasını unutmasının engellenmesi,
Velayet davasının yeni ülkede görülmesinin önlenmek istenmesidir. Genel olarak çocuğun kaçırıldığı ülke, çocuğu kaçıranın anavatanıdır. Çocuğun iadesi talebinde bulunan kişinin yabancı ülkede kendi haklarını savunmasının çok güç olacağı ve yabancı ülkenin hukuk sistemine ayak uydurmada zorluk çekeği göz ardı edilemeyecek hususlardır. Nitekim sadece hukuksal zorluklar değil, dil ve kültürel zorluklarda buna dâhildir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda çocuğun kaçırıldığı ülkede velayet davasının açılması adil ve tarafsız yargılama ilkesine ters düşecektir.
Sözleşme’nin 11. maddesinde kaçırılan çocuğun, mutad meskeninin bulunduğu ülkeye geri dönebilmesi için tüm taraf devletlerin yetkili makamlarının ivedilikle hareket etmesi gerekliliği belirtilmiştir.
Müracaatta bulunulan adli veya idari makam 6 (altı) hafta içerisinde karar vermelidir. Bu süreye uyulmadığında, başvuruyu yapan ülke makamları gecikmenin sebebini karşı ülke makamlarından sorabilir ve bunun için belge talebinde bulunabilir.
3. Süre
Sözleşme’nin 12/2. maddesine göre çocuğun başka ülkeye kaçırılmasının üzerinden 1 (bir) senelik süre geçmiş olsa bile, yetkili kurumlar çocuğun kaçırıldığı ülkeden iade talebinde bulunabilir. Ancak bu talep, çocuğun yaşadığı yeni yerde yaşamının temel ihtiyaçlarını karşılıyor olması durumunda ise reddedilebilir. Bundan kasıt, çocuğun arkadaş çevresi edinmiş olması, okula başlamış olması gibi durumlardır. Buradaki asıl amaç, çocuğun yaşadığı yerden koparılmamasıdır. Sözleşme’nin bu maddesi çocuğun geleceğini ve psikolojisini koruma altına almayı amaçlamıştır.
4. İade Talebinin Reddedilme Sebepleri
Daha öncede açıklandığı üzere kendisine başvurulan makam, Sözleşme’nin 12. maddesine göre bu başvuruyu reddedebilir.
Sözleşmenin 13. ve 20. maddelerine göre başvuruyu reddeden makam bu işleminin sebeplerini açıklamalıdır. Adli ve idari makamlar başvurularının reddedilmiş olmasına rağmen çocuğun iade edilmesi taleplerini madde 18’e göre yenileyebilirler.
Başvurunun reddi şu sebeplerle açıklanmalıdır:
Çocuğun velayetine sahip olan kişi veya kurumların, bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri veya çocuğun başka bir ülkeye gitmesine,
bulunduğu ülkeden çıkmadan veya çıktıktan sonra rıza göstermiş olmaları reddetme sebebidir.
Çocuğun iade edilmesi neticesinde ortaya çıkacak olan durum, çocuğun fiziksel veya psikolojik sağlığını tehlikeye sokacak nitelikte ise, ilgili adli veya idari makam çocuğun iade edilmesi talebini reddedebilir. Çocuğa yönelik fiziki ve psikolojik tehditlerin varlığına ilişkin iddialar yetkili mahkeme tarafından tespit edilmelidir.
Sözleşme’nin 20. maddesine göre çocuğun iade edileceği ülkedeki insan hakları ve özgürlüklerinin yetersiz olması veya bu haklarının korunamayacak olması sebebiyle de iade başvurusu reddedilebilir.
Sözleşme’nin Diğer Uluslararası Sözleşmeler ile Olan İlişkisi
Sözleşme, dayanak olarak diğer uluslararası sözleşmeleri görmemekle birlikte, kullanılmasını sağlayacak olan tüm ulusal ve uluslararası sözleşmeleri tanımaktadır.
Bu sebeple Sözleşme ile diğer uluslararası anlaşmalar arasındaki ilişkiyi incelemek, Sözleşme’nin önemini ve kullanımını anlamamız açısından faydalı olacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (“AİHS”) 8. maddesi, Sözleşme’nin kullanımına yardımcı olan düzenlemedir. Kaçırılan çocuğun iadesi AİHS’nin 8. maddesini de kapsayan konudur.
Uluslararası çocuk kaçırma olayları Birlemiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (“BMÇHS”) normları tarafından da düzenlenmiştir. Burada en önemli olan nokta devletlerin, çocuğun iadesi başvurusunda kaçırılan çocuk açısından ve anne baba açısından en doğru kararı vermeleridir. Adli ve idari makamlar tarafından karar verilirken ilk olarak çocuğun huzuru ve güveni düşünülmelidir. Ayrıca çocuğun iade edileceği ülkedeki anayasal haklar ve özgürlükler konusu üzerinde dikkatlice düşünülmelidir. Aksi takdirde çocuk açısından telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkacağı unutulmamalıdır.
Bu yüzden AİHS ile Sözleşme birbirini tamamlayan ve bir arada kullanılabilen sözleşmelerdir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi
BMÇHS, BM Genel Kurulu tarafından, çocuk haklarını korumak amacıyla düzenlenmiş olup, Genel Kurul’un oylamasına sunularak kabul edilmiştir. Bu Sözleşme 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
BMÇHS, çocuğu “bağımsız ve çok değerli” varlık olarak tanımlamaktadır. Bu Sözleşme, çocuğun korunmasını ve bunun için yapılması gerekenleri konu almaktadır. Üye devletler, BMÇHS çerçevesinde çocuk hakları konusunda gerekli önlem ve tedbirleri almak zorundadırlar. Bahse konu Sözleşme’nin uluslararası alanda bağlayıcılığı vardır.
Bu kapsamda BMÇHS, Lahey Uluslararası Çocuk Kaçırma Sözleşmesi’nin kullanımını kolaylaştırmakta ve bu Sözleşme’yi desteklemektedir.
Ancak BMÇHS’nin giriş kısmında yer alan çocuğun isteklerinin daima öncelikli olduğuna dair kavramın, Sözleşme’nin kullanılmasını zorlaştırması ihtimali vardır. Nitekim çocuk iade edilmeyi istemese de mutad meskeni adresinin bulunduğu ülkeye iade edilebilmektedir. Bu durum BMÇHS ile çelişmektedir. Çünkü BMÇHS, çocuğun arzu ve isteklerini ön planda tutmakta ve bunlara göre hareket edilmesi gerektiğini düzenlemektedir.
Çocuğun mutad meskeninin bulunduğu ülkeye iade edilmesinin gerekliliği, anne veya babanın haklarını korumak değil, çocuğun yaşamını sürdürdüğü yerden koparılmamasıdır.
BMÇHS’ de 18 (on sekiz) yaş sınırı vardır. Ancak fiil ehliyetini kazanan kişiler için BMÇHS’nin kullanılması söz konusu değildir. Bazı ülke medeni hukuklarında fiili ehliyeti daha erken kazanıldığından dolayı, BMÇHS hak ihlallerinde kullanılamamaktadır. Buna karşın Lahey Uluslararası Çocuk Kaçırma Sözleşmesi çocuğun 16 (on altı) yaşına girmesine kadar kullanılabilmektedir. Çocuğun fiil ehliyetini daha erken yaşta kazanması Sözleşme’nin geçerliliğine etki eden bir durum değildir.
Almanya’da ise BMÇHS’nin etkisi bir hayli sınırlıdır. Bu sözleşme sadece uluslararası sözleşmelerin bağlayıcılığını içermektedir, ancak kullanılmamaktadır.
Avrupa Birliği 2201/2003 Numaralı Yönetmelik
Avrupa Birliği’nin 2201/2003 numaralı Yönetmelik’i (“Yönetmelik”), aile hukuku davalarının tanınması, tenfizi ve yetkili yargı organlarının tespiti ve dava konularındaki aile bireylerinin sorumluluklarını düzenlemektedir.
Yönetmelik, çocuğun Avrupa Birliği sınırları içerisinde korunmasını sağladığı gibi, çocuğun anne ve babası ile düzenli ve şahsen iletişimde bulunmasını amaçlamaktadır. Çocuğun şahsi düşüncesini dava esnasında belirtebilme hakkı da bu Yönetmelik ile birlikte koruma altına alınmıştır.
Yönetmelik, Avrupa Birliği sınırları içerisindeki çocuk kaçırma olaylarını önlemek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca Yönetmelik, Lahey Sözleşmesi’nde var olan eksiklikleri doldurmaktadır. Lahey Sözleşmesi ile Yönetmelik arasındaki görüş ayrılıklarında ise Yönetmelik’in kullanım önceliği vardır.
Lahey Küçüklerin Korunması Sözleşmesi
Küçüklerin Korunmasına Dair Sözleşme (“KKS”) 5 Ekim 1961 tarihinde düzenlenmiştir.
KKS, reşit olmayan çocukların kişilik haklarının ve mal varlıklarının korunmasını düzenlemektedir. Bunların korunması sırasında kamu ve özel hukuk kuralları gözetilerek, çocuğun ailesi ile olan hukuk ilişkisi düzenlenmektedir.
Kaçırılan çocuğun iadesi işlemleri KKS’nin de kapsamı alanına girmektedir. Fakat KKS, yalnızca üye ülkelerde gerçekleşen çocuk kaçırma olaylarında kullanılmaktadır.
Sözleşme, KKS’nin eksikliklerini doldurmaktadır. Ayrıca Sözleşme’nin taraf devletleri arasında uygulama alanına giren konularda kullanım önceliği vardır.
Avrupa Velayet Hakkı Antlaşması
Avrupa Velayet Hakkı Antlaşması (“Antlaşma”) 20.5.1980’de yürürlüğe girmiştir. Fakat bu antlaşmanın ülkemizde uygulanması biraz zaman almıştır. Antlaşma, adli ve idari makamlarca verilen velayet hakkı kararlarının tanınması ve tenfizini düzenlemektedir.
Herhangi bir uluslararası çocuk kaçırma olayında Sözleşme, Antlaşma’dan önce kullanılmalıdır. Öncelik Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi’ndedir.
Ancak Sözleşme’de adli ve idari makamların vermiş olduğu velayet hakkı konularının tanınması ve tenfizi konusu düzenlenmemiştir.
Antlaşma ve Sözleşme’ye bakıldığında her ikisinin de aynı hedefi amaçladığı ve uyuşmazlık konularında her ikisinin de birlikte kullanılabileceği rahatlıkla tespit edilebilecektir.
Sonuç
Farklı ülke vatandaşlarının bir araya gelerek kurdukları evliliklerin bazıları boşanma ile sonuçlanmaktadır. Bunun sonucu olarak ebeveynler arasında çocuğun velayeti konusunda anlaşmazlıklar baş göstermektedir. Bu anlaşmazlıkların çözümü olarak çocuk diğer ebeveynden kaçırılarak, anne veya babanın anavatanına götürülmektedir. Buna karşın diğer ebeveynin çocuğu görme hakkı, velayet hakkı gibi hakları ihlal edilmektedir. Sözleşme tam bu noktada devreye girerek, çocuğun yaşamını sürdürdüğü ve yaşamını sürdürmeye alışkın olduğu mutad meskeni adresine iade edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Çocuğun velayeti konusu Sözleşme’nin kapsamı dışındadır. Velayet konusundaki anlaşmazlıklar mutad meskeninin bulunduğu yer yetkili aile mahkemesine bırakılmıştır.
İade işlemlerindeki en önemli nokta, çocuğun yurt dışına kaçırılmasından itibaren vakit geçirilmeksizin, kaçırıldığı ülkeden iade başvurusunda bulunulmasının gerekliliğidir.
Diğer bir önemli nokta ise uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin birbirlerini destekledikleri gibi birbirlerinin eksikliklerini gidermeleridir. Bunun yanı sıra, ulusal yasaların da bu yönde düzenlenmelerini sağlamaktadırlar.
Av. Anıl Coşkun
LLM Johannes Gutenberg Universität in Mainz/
Johann Wolfgang Goethe Universität Frankfurt Am Main
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Anıl Coşkun’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.
KAYNAKÇA
Andrea, Marianne İnternationales Familienrecht, Baden-Baden 1998.
Artuk, Mehmet Emin Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yenilenmiş ve Gözden Geçirilmiş 13.Baskı, 2013.
Bach, Albert/Gildenast, Birgit Das Haager Kindesentführungsübereinkommen in der Praxis, in: Zeitschrift für das gesamte Familienrecht 1997, S.1051-1059.
Gülicher, Astrid İnternationale Kindesentführungen, Göttingen 1992.
Jorzig, Manuela Das neue zivilrechtliche Kindesentführungsrecht; Die Rechtslage nach İnkrafttreten des Haager Kindesentführungs- und des Europäischen Sorgerechtsübereinkommens; Bielefeld 1995.
Lackner, Kahl/ Kühl, Kristian Strafgesetzbuch Kommentar, 27. Auflage, München 2011.
Schweppe, Katja Kindesentführungen und Kindesinteressen, Dir Praxis des Haager Übereinkommens in England und Deutschland Münster 2001.
Winkler von Mohrenfels, Peter İnternationale Kindesentführung: Die Problematik des gewöhnlichen Aufenthalts in: Familie Partnerschaft und Recht (FÜR) 2001, S.189-195.
Zürchner, Raphaela Kindesentführung und Kindesrechte; Verhältnis des Rückführungsrechts nach dem Haager Übereinkommen über die zivilrechtlichen Aspekte internationaler Kindesentführung vom 25. October 1980 zur UNO-Kinderrechtskonvention vom 20. November 1989, Zürich 2005.