I. Rekabet Hukukunun Tanımı ve Gelişimi
Modern anlamda rekabet yasası ilk kez 1890 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkarılmıştır. Bu yasayla, özellikle firmaların kartel firmalarından farklı olarak uydu firmalar haline geldiği tröstlerin yasaklaması amaçlanmıştır. Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri rekabet politikası antitröst politika olarak da isimlendirilir. Almanya’da ise karteller, gelişmiş ve genellikle fiyat belirleyen karteller olarak ortaya çıkmışlardir. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulması da Avrupa’da rekabet hukukunun gelişmesinde etkili olmuştur.
Tanım olarak kartel, aynı dalda faaliyet gösteren iki veya daha fazla işletmenin rekabeti azaltmak ya da ortadan kaldırmak için hukuki bağımsızlıklarını yitirmeden yaptıkları anlaşma ile oluşturdukları tekelci birliktir. Birden çok teşebbüsün, piyasayı kontrol etmek ve rekabeti kısıtlamak için yaptıkları anlaşmalara da kartel anlaşmaları adı verilmektedir. Kartel anlaşması, belirli bir malın üretimi, pazarlanması ve fiyatının belirlenmesi gibi konuları içerir. Kartel anlaşmalarıyla, rekabet sınırlandırıldığı, pazara etkide bulunulduğu ya da pazarda üstünlük sağlandığı için, pazar ekonomisine dayalı sistemlerde kartel anlaşmaları ve kararları, ilke olarak, geçersiz sayılmışlardır. Kartelin pazarda güçlü ve etkili olabilmesi için, katılan işletmelerin söz konusu malın piyasa üretiminin büyük bir bölümünü ellerinde bulundurmaları gerekir. Böyle bir durumda, rakiplerin rekabet güçleri ortadan kalktığı için ya kartelin aldığı kararlara kendileri de uyarlar ya da piyasadan çekilmek zorunda kalırlar.
Birden çok teşebbüsün faaliyet gösterdiği bir piyasada, teşebbüslerin elde ettikleri kârları arttırabilmeleri, piyasayı kontrol edebilmelerine bağlıdır. Aynı piyasada faaliyet gösteren firmaların, kartel anlaşmaları ile fiyatı veya üretim miktarını kontrol etmeleri ya da piyasayı belirli bölgelere ayırmaları gelirlerini arttırmada çok etkili olmaktadır. Birden çok teşebbüsün faaliyet gösterdiği bir piyasada, fiyatın tekel fiyatı düzeyine yükselmesi, teşebbüslerin anlaşmış olmaları koşuluna bağlıdır. Teşebbüslerin bir kartel oluşturarak satış fiyatını tespit etmeleri ve fiyat rekabetini ortadan kaldırmaları kârlarının artmasını sağlamaktadır. Kartele üye olan firmalar, tekel durumunda olan firma gibi rakip firmalara karşı tek vücut olmaktadırlar.
Rekabet hukuku, etkin rekabet kuralları aracılığıyla serbest piyasa düzeninin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlamayı amaçlar. Rekabet hukuku aksi kararlaştırılamayan emredici nitelikteki kurallardan oluşmaktadır. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da („RKHK“) mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaların ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarının önlenmesi amaçlanmıştır. Bu kanunun temeli, 1982 tarihli Anayasa‘nın 167. maddesine dayanmaktadır. Buna göre devletin görevi, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almaktır. Ayrıca piyasalarda fiilî veya anlaşılma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmelerin de önlenmesi gerekmektedir. Devlet, belirtilen hususları gerçekleştirmek ve bunlara aykırı eylemleri denetlemek amacıyla gerekli yaptırımları uygular.
Globalleşme ile birlikte günümüzde ulusal rekabet yasalarının yanında uluslararası rekabet hukuku da büyük önem kazanmıştır. Uluslararası ticaretin giderek artmasıyla birlikte şirketler yalnızca ulusal alanda kartel oluşturmakla yetinmeyip, birçok farklı ülkede kartel oluşturabilmektedirler. Oluşturulan bu uluslararası kartellerden etkilenen devletler, kendi kurumları aracılığıyla gerekli önlemleri alarak piyasalarının etkilenmesini engellemeye çalışmalıdırlar. Bahse konu çalışmamızda, uluslararası rekabet hukuku ve gelişimi kısaca anlatıldıktan sonra uluslararası rekabet hukukunda yetki konusu detaylı olarak ele alınacaktır.
II. Uluslararası Rekabet Hukuku
1. Rekabet Hukukunda Yetki
Avrupa Birliğı, tüm dünyada geçerliliği olan ve tüm devletler tarafından uygulanabilecek ortak bir uluslararası rekabet yasalarının düzenlenmesini amaçlamaktadır. Uluslararası rekabet hukukundan kaynaklanan sorunların ortaya çıkmasının sebebi, ulusal rekabet politikalarının yalnızca yerel sorunlar göz önünde bulundurularak düzenlenmesidir. Buna karşın Amerika Birleşik Devletleri, ihracat kartellerine olumlu baktığından dolayı ortak bir uluslararası rekabet yasasının hazırlanmasını ve uygulamaya konulmasına karşı çıkmaktadır.
Bir eylemin, uluslararası rekabet hukukunun konusunu oluşturabilmesi için birden fazla ülkede etki doğurması gerekmektedir. Bir veya birden çok ulusal pazarda oluşan, ancak küresel etki doğuran her aktivite uluslararası rekabet hukukunun konusuna girmektedir. Uluslararası rekabet hukuku bakımından hakim durumun belirlenmesinde de rekabeti kısıtlayan anlaşmalarda olduğu gibi, hareketin birden fazla ulusal pazar üzerinde etki doğurması şartı aranmaktadır.
RKHK,’nın 2. maddesine göre, “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren” ifadesi kullanılmıştır. Bu kapsamda uygulamada asıl hedeflenen amacın, iç piyasada faaliyet gösteren teşebbüsler olduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan kanunun asıl uygulama alanı, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarıdır. Mülkilik prensibi uyarınca Rekabet Kurulu, RKHK m. 2’de belirtildiği üzere “rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışlar” üzerinde işlem ve takip yapmaya yetkilidir. Bu açıdan RKHK uyarınca Rekabet Kurulu, rekabetin korunması için ülke sınırları içerisinde faaliyet gösteren tüm teşebbüslerin faaliyetlerini, bu kanun kapsamında değerlendirmeye alabilecektir.
2. Milletlerlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu
Ekonomik menfaatlerin korunması amacıyla yabancılık unsuru içeren rekabet ihlallerine karşı çeşitli önlemler alınmaktadır. Bununla alakalı en önemli önlem, piyasası etkilenen devletin rekabet kurallarının uyuşmazlık konusu üzerinde doğrudan uygulanmasıdır. Bu kapsamda yabancılık unsuru içeren rekabet ihlallerinin özel hukuk alanındaki sonuçları bakımından 27.11.2007 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu’nun (“MÖHUK”) 38. maddesi uygulanmaktadır.
a. Haksız Fiillere Uygulanacak Hukuk
MÖHUK’ta haksız fiiller hakkında milletlerarası özel hukukun geleneksel kuralı haksız fiilin ifa yeri hukuku (lex loci delicti commissi) prensip olarak benimsenmiştir. Bunun yanında fiil ile zarar farklı ülkelerde meydana geldiği takdirde, zararın meydana geldiği yer hukuku uygulanmalıdır. Nitekim MÖHUK’un 34. maddesinin 2. fıkrasında bu husus açıkça düzenlenmiştir. Ancak haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı ülkelerde olması halinde, zararın meydana geldiği yer hukuku uygulanacaktır. MÖHUK ile getirilen bir diğer yenilik de taraflara hukuk seçme imkanının tanınmasıdır. Haksız fiil meydana geldikten sonra yapılacak olan hukuk seçimi açık olmalıdır.
b. Rekabetin Engellenmesi
Her ne kadar MÖHUK madde 38’de “rekabetin engellenmesi” kavramı kullanılmışsa da, RKHK‘da yasaklanan rekabet ihlalleri; rekabeti sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve kararlar ile hakim durumun kötuye kullanılması olarak sayılmıştır. RKHK’nun 4. maddesinin 1. fıkrasında ise rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbusler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerinin yasaklandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla, MÖHUK’un 38. maddesinde yer alan “rekabetin engellenmesi” kavramı geniş anlamda rekabet ihlali olarak yorumlanmalıdır.
MÖHUK’un 38. maddesinde, bir olayda hangi ülkeye ait rekabet kurallarının uygulanacağı belirtilmektedir. Bu sayede hukuku uygulanacak olan ülkenin, rekabetin korunması, piyasanın düzenli işletilmesinin sağlanması ve çeşitli kartel uygulamalarının önlenmesi amacı gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu madde ile rekabeti sınırlayıcı, engelleyici veya tamamen ortadan kaldıran eylemler, anlaşmalar ve uyumlu eylemlere uygulanacak hukuk düzenlenmiştir.
Doğrudan veya dolaylı bir etkinin, MÖHUK madde 38‘de belirtildiği üzere rekabeti engelleyici bir etki olarak kabul edilemeyeceği aynı madde içerisinde “doğrudan etkilenme” kavramı ile ifade edilmiştir. Bu kriter, haksız fiiller alanında hem bağlantılı hukukun tespit edilmesine yardımcı olmaktadır, hem de rekabetin korunmasına ilişkin düzenlemelerin amacı ile paralellik göstermektedir. Bu düzenlemelerin amacı sadece rakipleri veya tüketicileri değil serbest pazar sistemini de korumaktır. Yabancılık unsuru taşıyan olaylarda bu amaca „etki“ kriteri ile ulaşıldığı kabul edilmektedir. Tüm bu hususlar doğrultusunda hukuka aykırılık bulunan olaylarda, rekabetin engellenmesinden dolayı pazarı (piyasası) doğrudan etkilenen devletin hukuku uygulanacaktır.
c. Etkilenen PiyasaKavramı
Rekabet hukukunda etkilenen pazar, Rekabet Kurulu’nun çıkardığı Birleşme ve Devralmalarda
İlgili Teşebbüs, Ciro ve Yan Sınırlamalar Hakkında Kılavuz’un 27. ve 29. paragraflarında açıklanmıştır. Buna göre etkilenen pazar, ilgili ürün pazarları arasındaki yatay veya dikey ilişkiyi göstermektedir. Bu kapsamda, taraflardan en az birinin Türkiye’de faaliyette bulunması şartıyla, tarafarın faaliyetleri arasında yatay ya da dikey çakışma bulunan herhangi bir ilgili ürün pazarı mevcut ise, etkilenen pazar bulunma koşulu sağlanmış olacaktır. Yatay ya da dikey çakışmanın bulunduğu ilgili ürün pazarlarına ilişkin olarak taraflardan hiçbirinin Türkiye’de faaliyeti bulunmadığı takdirde, etkilenen pazarın varlığından bahsedilemeyecektir.
Yabancı olan veya Türkiye sınırları içinde faaliyet göstermeyen bir teşebbüsün kanun kapsamı içine alınmasına yol açan “etkilenme” kavramı geniş manada ele alınmalıdır. Bir teşebbüs, faaliyette bulunmadığı bir piyasayı etkileyebilecektir. Bir yabancı şirket, Türkiye’de mal sattığı takdirde bu husus, teşebbüsün Türkiye piyasasında bir faaliyette bulunduğu anlamına gelecektir. Teşebbüsün yapacağı her türlü rekabet ihlali, ancak faaliyeti ile ilgili olabilir. Bu duruma örnek olarak, Türkiye’de faaliyette bulunmayan bir yabancı teşebbüsün, Türkiye’deki bir piyasayı etkileyen önemli bir hammadde veya belirli bir malın tek sunucusu haline geldiği takdirde, bu hammaddeyi piyasaya vermekten kaçınması veya vermek için çeşitli sebepler ileri sürmesi halinde, Türkiye piyasasını etkilediği söylenebilecektir. Bu kapsamda verilebilecek başka bir örnek ise Türkiye’ye bir malı ihraç eden yabancı üreticilerin ihraç fiyatını belirlemek suretiyle, ihracat karteli kurmalarıdır.
Kanunumuzda açıkça etki teorisini çagrıştıran bir ifade olarak “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen” denilmek suretiyle, bu piyasalarda faaliyet göstermediği halde “etkileyen” teşebbüslerin kanun kapsamında oldukları kabul edilmiştir. O yüzden teşebbüslerin Türk ya da yabancı olmasına, Türkiye’de ya da yabancı bir ülkede kurulu olmasına ya da Türkiye’de mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteriyor olmasına bakılmaksızın, eylemin sonucunun Türk piyasalarını etkilemesi halinde kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekecektir.
Bir rekabet ihlalinde ise sonuç, pazar üzerinde doğan etkidir. Özellikle ceza hukukundaki mesafeli suçlar ile karşılaştırıldığında yurt dışında gerçekleştirilen ve rekabeti kısıtlayıcı etkisini Türkiye piyasalarında gösteren rekabet ihlallerinde yargılama yetkisi bakımından Türkiye’nin hukuki menfaati bulunmaktadır. Kanun’un yer yönünden uygulanması bakımından, teşebbüslerin kurulu bulunduğu veya işlem/eylemin yapıldığı yere bakılmaksızın, “rekabeti kısıtlayıcı etkilerin Türkiye piyasasında gerçekleşmesi” esası benimsenmiştir. Rekabet hukuku kurallarının yer yönünden uygulanması bakımından, uluslararası kamu hukukunda “sonuç yeri“, rekabet hukuku literatüründe ise “etki teorisi” olarak bilinen “etki kıstası“ benimsenmiştir. Etki doktrini ile amaçlanan ülke içerisinde ortaya çıkan zararlı sonuçları telafi etmek olduğuna göre, rekabeti sınırlayıcı faaliyetin pazar üzerindeki etkisine bakılmalıdır. Kanun’un gerek 4, 6 ve gerekse 7. maddesinin ülke dışı uygulaması bakımından Türkiye’ye satış hangi kanaldan ve ne suretle gerçekleştirilse gerçekleştirilsin, ilgili teşebbüsün ürünleri Türkiye’ye ithal ediliyor ve pazarlanıyorsa bu teşebbüsün faaliyetlerinin Türkiye pazarında rekabeti kısıtlayıcı bir etki doğurması mümkündür. Birden fazla etkilenen piyasa bulunması halinde, hangi piyasanın bulunduğu ülke hukukunun uygulanacağı konusunda da MÖHUK’ta açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum, etkisi birden fazla ülke piyasasında hissedilen rekabet ihlallerinde, hangi hukukun uygulanacağı konusunda belirsizliğin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir.
Buna göre, Türkiye’deki mal ve hizmet piyasaları açısından rekabeti ihlal edici davranışlarda bulunan teşebbüsün yurt içinde veya yurtdışında yerleşik olması yahut idare merkezinin Türkiye’de olmaması kanunun uygulanması açısından herhangi bir önem arz etmemektedir.
d. Tazminat
Rekabet hukuku, kamu hukuku ile özel hukuk arasındaki gri çizgide yer almaktadır. Rekabet hukuku, rekabet ihlalinin devlete vermiş olduğu zarar bakımından kamu hukuku alanında, bireylerin gördüğü zarar bakımından ise özel hukuk kapsamında değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, Rekabet Kurulu’nun sonuçlandırdığı rekabet ihlalleri kamu hukuku alanına dahil olup, Kurul’un RKHK’nın 16. ve 17. maddeleri uyarınca verdiği para cezaları da idari para cezası niteliği taşımaktadır.
Rekabet ihlalinden dolayı öne sürülecek talepler hakkındaki karar mercii hukuk mahkemeleridir. Mahkemeler, ileri sürülen iddialar hakkında verecekleri kararda özel hukuk hükümlerini uygulayacaklardır. Bu usul bakımından, yabancılık unsuru bulunan rekabet sınırlamalarında MÖHUK’un 38. maddesi uygulanacaktır. Bahse konu madde ile ilk olarak uyuşmazlık esasına uygulanacak olan hukuk tespit edilmelidir.
RKHK’nın 57. maddesine göre, Kanun’a aykırıolan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engelleyen, bozan ya da kısıtlayan yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullananlar, bundan zarar görenlerin her türlü zararınıtazmin etmelidirler. Zararın oluşması birden fazla kişinin davranışları sonucu ortaya çıkmış ise bunlar zarardan müteselsilen sorumlu olacaktırlar. Zarar, teşebbüslerarası anlaşmalar yoluyla, teşebbüs birliği kararlarıyla ya da uyumlu eylemler yoluyla meydana gelebileceği gibi hakim durumun kötüye kullanılması yoluyla ya da birleşme ve devralmalar yoluyla da meydana gelebilir.
Türk hukukunda daha önce yer almayan üç kat tazminat kavramı da ilk kez RKHK’nın 58. maddesinin 2. fıkrası ile getirilmiştir. Cezalandırma amacına yaklaşan bu düzenlemenin koşullarının başında, bir zararın ortaya çıkması ile tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin bulunması yer almaktadır. İradi unsurun en yoğun olduğu anlaşma ve kararlar ile ağır ihmal durumlarında talep üzerine hakim üç katı oranında tazminata karar verebilir. Tazminata esas alınacak zararın nasıl tespit edileceği ise yine RKHK’nın 58. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre hakim, zarar görenlerin talebi üzerine uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilecektir. Milletlerarası özel hukuk kuralları çerçevesinde MÖHUK’un 38 maddesinin 2. fıkrasına göre, Türkiye’de rekabetin engellenmesine dair uyuşmazlıkta yabancı hukuk uygulandığı takdirde, uyuşmazlığa Türk hukuku uygulanacağı varsayımında verilecek tazminattan daha fazla tazminata hükmedilemeyecektir. Hakim, uyuşmazlığın esasına yabancı hukuku uyguladığında, RKHK hükümlerine göre hesaplanacak tazminat oranından fazla bir tazminat miktarı ile karşılaştığı takdirde, fazla olan kısmi tenkis edecektir.
III. Sonuç
Rekabet hukuku hem kamu menfaatini korumaya yönelik, hem de şahsi menfaatlerin korunmasına yönelik kuralları kapsamaktadır. Milletlerarası özel hukukta rekabet ihlallerinden doğan uyuşmazlıklara uygulanacak hukukun belirlenmesinde, korunan hukuki menfaatin niteli-ğine göre, farklı yöntemler kullanılmaktadır.
Rekabet hukukundan doğan uyuşmazlıklara uygulanacak hukukun tespit edilmesinin önemi, ülkemizde faaliyet gösteren yabancı şirketlerin sayısının giderek artması ve faaliyet alanlarının genişlemesiyle artmıştır. Bu kapsamda yabancı unsurlu rekabet ihlallerinden etkilenerek zarara uğrayanların mahkemelere başvuruları arttıkça mahkemeler, önlerine gelen uyuşmazlıklara uygulanacak hukukun tespitinde MÖHUK’un 38. maddesini kullanacaklardır.
Son olarak değinilmesi gereken husus, bireylerin rekabet hukukundan kaynaklanan haklarını talep etmeleri yönünde bilgilendirilmeleri gerekliliğidir. Nitekim tüketiciler açısından rekabet hukuku, henüz çok yaygın değildir. Rekabet hukukundan kaynaklanan hakların ileri sürülmesi konusunda tüketicilerin cesaretlendirilmesi ve bilgilendirilmesi gerekmektedir. Özellikle üç katı oranında tazminatın ödenmesine dair yaptırımı öngören madde, hukuk davalarının artmasını teşvik edebilecektir. Bu noktada rekabete aykırı eylemler sebebiyle zarar görenlerin zararlarının tazmin edilmesini sağlamak üzere özel hukuk davalarının teşvik edilmesi, yabancı unsurlu rekabet ihlallerinin mahkemeler önüne taşınmasına ve MÖHUK madde 38’in sıklıkla uygulanmasına imkan tanıyabilecektir.
***
Av. Anıl Coşkun, LL.M.
info@anil-coskun.com
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Anıl Coşkun’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.