YAPI MALİKİNİN VE MÜTEAHHİDİN SORUMLULUĞU

I.GİRİŞ

Özen sorumluluğu, hakkaniyet ve tehlike sorumluluğu dışında kalan kusursuz sorumluluk hallerini içerir. Bunlardan birisi ise yapı malikin sorumluluğudur.

Bu makalenin konusunu bina veya yapı eserlerinden kaynaklanan zararlardan doğan sorumluluk oluşturmaktadır. Haksız fiil sorumluluğunda genel olarak kusur şartı aransa da bazı durumlarda kanunlarımızda kusur aranmaksızın sorumluluk halleri bulunmaktadır. Kusursuz sorumluluk kapsamında kanunun koruma amacı ile zarar arasında bağ bulunmalıdır ve bu bağ haksız fiil ve zarar arasındaki nedensellik bağ ile karıştırılmaması gerekmektedir. Kusursuz sorumluluk kapsamında günümüzde oldukça önem taşıyan alan yapı malikinin sorumluluğudur. Bina ve yapı eserlerinden doğan sorumluluk hiç kuşkusuz haksız fiiller alanında uygulamada sıkça karşılaşılan kusursuz sorumluluk hallerinden biridir. Yapı malikinin sorumluluğu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 69.maddesinde düzenlenmiştir. İşbu yazıda, yapı malikinin sorumluluğunun temel hatları anlatılarak, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve özellikle zamanaşımı hususu Yargıtay kararları eşliğinde ele alınacaktır.

II.KUSURSUZ SORUMLULUK

 1.Genel

Kusursuz sorumluluk, kusurun gerekli olmadığı ve kanunun bazı öngördüğü olayların gerçekleşmesi durumunda sorumluluğun doğmasıdır. Kusursuz sorumluluk farklı gruplara ayrılmaktadır. Bunlar öğretide farklı şekilde adlandırılmış ve kategorilere ayrılmış olsalar dahi işbu ödev içerisinde genel itibari ile Borçlar Kanunu’nda olduğu gibi hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olarak ayrılmaktadır. Bir sorumluluğun ortaya çıkabilmesi için üç temel şart aranmaktadır: Haksız fiil, zarar ve nedensellik bağı.

Kusursuz sorumluluk kapsamında maddi ve manevi ayırt etmeksizin her iki tazminat türü talep etmek mümkündür. Ayrıca işbu sorumluluk yalnızca davranışta bulunan sorumluluğu değil, başkasının fiilinden veya faaliyetinden doğan sorumluluklara ilişkindir.

2.İspat Yükümlülüğü

Kusursuz sorumluluğun şartlarının ispat yükümlülüğü mağdura düşmektedir. Fakat zarar gören zararı ve nedensellik bağının ispatında güçlük çekmesi durumunda kendisine ispat kolaylığı sağlanmalıdır. Davalının bir kurtuluş sebebi var ise, işbu sebebi ispat etmek kendisine düşer. Özen yükümlülüğünü yerine getiren davalı sorumluluktan kurtulabilmektedir. Bu kurtuluş karinesi bazı sorumluluk türlerinde bulunmaktadır. Fakat kurtuluş karinesi bulunmayan hallerde dahi mücbir sebebin varlığı durumunda davalı sorumluluktan kurtulabilmektedir.

III. YAPI MALİKİNİN SORUMLULUĞU

TBK m. 69/1’e istinaden ‘Bir binanın veya diğer bir yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.’ İşbu madde yapı malikinin kusursuz sorumluluğunu ele almaktadır.

Yapı malikinin sorumluluğu TBK m. 69 ile hüküm altına alınmıştır. Bu sorumluluk, kanun sistematiğinde özen sorumluluğu başlığı altında yer alsa dahi aslında ağırlaştırılmış bir sebep sorumluluğudur.

 1.Sorumluluk Şartları

Yapı malikinin sorumluluğu için hukuka aykırı bir fiil, zarar ve bina veya yapı eserinin yapımındaki bozukluk ve bakımındaki eksiklik ile ortaya çıkan zarar arasında uygun nedensellik bağı gibi unsurlar bulunmalıdır. Ayrıca bir bina veya yapının eski malikinin dönemindeki yapısal bozukluk veya bakım eksikliklerinden yeni satın alan veya devralan malik, kendi mülkiyet döneminde meydana gelen zarardan sorumludur; zararın yeni malikte doğması durumunda yeni malik sorumludur. Malik, arazinin malikidir ve tapu sicilinde kayıtlı kişidir. Yapı malikinin sorumluluğunda kurtuluş karinesi bulunmamaktadır. Yapı malikinin sorumluluktan kurtulması yalnızca zararın mücbir sebeple ortaya çıkmış olması ve nedensellik bağının böylece kesilmiş olması ile mümkündür. İşbu mücbir sebep kavramının dar yorumlanması uygun olacaktır. Mücbir sebepte dikkat edilmesi gereken husus, olayın somut etkisinin öngörülebilir olmaması ve bu sebeple önlenmesinin de mümkün olmamasıdır.

2.İspat Yükümlülüğü

İspat yükümlülüğü genel olarak zarar görene düşmektedir. Fakat ortada yapı eserinin bozukluğu veya bakım eksikliği açıkça ortada ise, zarar görenin yalnızca zarar görmüş olduğunu ispatlaması yeterli olacaktır. Ayrıca kusursuz sorumluluk alanında bulunmamız sebebiyle yapı, eser malikinin kusur araştırması da yapılmayacaktır. Bu durumda malikin yalnızca mücbir sebep veya zarar görenin kusurunu ispat etme ihtimali bulun- maktadır. Bu durumun açıkça ortada olmadığı hallerde ise zarar görene ispat yükü düşmektedir.

3.Malikin RücuHakkı

TBK m. 69/3’e istinaden malikin rücu hakkı bulunmaktadır. İşbu fıkra ile bina veya yapı eserinin maliki, sorumlu tutulduğu ve zararı ödemekle yükümlü olduğu durum- larda, bozukluğa veya eksikliğe sebebiyet veren kişilere hakkı rücu ederek ödemiş olduğu tutarları talep edebilmektedir. Örneğin binanın yapımından yüklenici, mimar veya mü- hendis sorumlu olması durumunda TBK m. 475 ve m. 478 üzerinden rücu etme hakkına sahiptir. İşbu maddeler üzerinden özellikle yapı bozukluğuna çokça sebebiyet veren müteahhide rücu edilmesi yaygındır.

IV.MÜTEAHHİDİN SORUMLULUĞU

TBK m. 471-478 gereğince eser sözleşmesi üzerinden müteahhidin sorumluluğunu gidilmesi mümkündür.

1.Genel Nitelik

Yüklenici, eser sözleşmesi kapsamında bir eser meydana getirmekle yükümlüdür. Bu durumda asıl edim yükümü bir iş görme borcu değil de iş görme sonucu olarak teslim borcudur.

Yüklenici ve iş sahibi arasındaki eser sözleşmesinin hükümleri uyarınca yüklenici üzerine aldığı işi doğrudan doğruya iş sahibinden bağımsız olarak yapma yükümlülüğü altındadır. Kendi adına iş yapması sebebiyle de başkalarına verdiği zararlardan sorumludur. Böyle bir durumda ayrıca iş sahibi sorumluluğuna gidilemez.

Fakat eser sözleşmesinde iş sahibine yetkiler verilmiş ise, yüklenici ile birlikte üçüncü kişilere verilen zarardan birlikte sorumlu tutulmaktadır. Örneğin sözleşme içeri- sinde iş sahibine emir ve talimat verme veya denetleme yetkisi verilmesi durumunda yüklenici ile bağımlılık ilişkisi oluşmaktadır ve böylece iş sahibi adam çalıştıran sıfatına düş- mektedir.

2.Müteahhidin ÖzenBorcu

TBK m. 471’e istinaden müteahhidin, eseri meydana getirirken dikkat ve özen borcunu yerine getirmesi gerekmektedir. Müteahhidin özen borcu ya da yükümlülüğü genel bir niteliğe sahip olup, bina veya yapı eserinin meydana getirilişinin her aşamasında müteahhitten bu dikkat ve özen borcuna sadık kalınması beklenmektedir. Müteahhidin özen borcu eserin meydana getirilmesi sonucunda olduğu gibi, malzeme seçimi ve uygulanması hususunda da geçerlidir. Müteahhidin bu özen yükümlülüğünden kurtulmasının tek yolu dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlalinde kusurunun olmadığını ispatlamasıdır.

3.Sorumluluk Kapsamı

Ayrıca müteahhit ayıptan da sorumludur. Eğer malzemeyi temin eden iş sahibi ise ve malzeme işin gereği için elverişli değilse müteahhidin ayıba karşı tekeffül borcu ortaya çıkmaktadır. Fakat müteahhit gerekli uyarıları yaptıysa TBK m. 476 gereğince sorumlu olmaz ve bu durumda iş sahibinin sorumluluğuna gidilebilmektedir.

Ayrıca TBK m. 477’e istinaden kasten gizlenen veya usulüne göre gözden geçirme sırasında fark edilmeyecek olan ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam etmektedir.

Fakat TBK m. 474’e göre müteahhidin sorumlu tutulabilmesi için inşaatın tamam- lanmış ve teslim edilmiş olması gerekmektedir. İnşaatın devam ederken bir zararın doğ- ması durumunda TBK m. 66 gereğince inşaatı yaptıranın sorumluluğuna gidilebilmektedir.

Yapı malikin ödemiş olduğu tazminatı müteahhide rücu etme hakkı bulunmaktadır. Bu rücu hakkı yapısal bozukluktan kaynaklanan zararlar için mümkündür. Çünkü kural olarak müteahhitlerin inşaatı tamamlanması ve teslim edilmesi sonrasında bakım yükümlülükleri bulunmamaktadır.

SONUÇ

Bina veya diğer yapı eseri sahibi, kusursuz sorumluluğun koşulları gerçekleştiği takdirde, doğan zararı tazmin ile yükümlüdür.

Yapı malikinin sorumluluğu kanunumuzda kusursuz sorumluluk kapsamında ele alınmıştır. Sistematik olarak bu durum tartışmalıdır. Özellikle yapı malikinin çoğu zaman eserin meydana gelişinde bir kusuru bulunmaz iken, sorumlu tutulmaktadır. Ayrıca kurtuluş karinesi de bulunmamaktadır. Fakat işbu durum yapı maliklerini özenli davranmaya sevk etmektedir. Böylece düzenlemenin ekonomik açısına bakılması durumunda yerinde olduğunu söylemek mümkündür.

Zamanaşımı süreleri hakkında Yargıtay kararları yol göstericidir. Bu hususta amaçsal yorumlama ile kanun boşluğunun doldurulması gerekmektedir.

Haksız fiilin işlendiği tarihin, zararın meydana geldiği tarih olarak yorumlanması zarar görenin hak kaybına uğramasını engellemektedir. Bina veya yapıyı kullandıkça noksanlıklar ortaya çıkar ve dava edilebilir nitelik kazanır. Bu durumda zamanaşımının, zararın doğduğu tarihle birlikte işlemeye başlaması, hakkaniyete ve kanunun lafzi yorumuna daha uygundur. Nitekim zarar meydana gelmeden hiç kimse herhangi bir hak ileri süremeyecektir. Taşınmaz maliklerinin dava açma gerekçeleri, taşınmazın deprem sebebiyle yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkmaktadır. Hiç kimse henüz bir zarar mevcut değilken dava açmaya zorlanamayacaktır. Zarar meydana gelmeden de hiç kimseden dava açması beklenemeyecektir. İşbu sebepten zamanaşımı süresinin depremin gerçekleştiği andan itibaren işletilmeye başlanması, hukuka ve kanuna uygun olacaktır. Ayrıca on yıldan sonra doğan zararların zamanaşımına uğramasına göz yummak ve böyle bir sonucu içine sin- dirmek hukukun temel ilkelerine aykırı düşecektir. Nitekim bu durum kanunun lafzına da aykırı olacaktır.

Bunun dışında yüklenicinin ağır kusurunun bulunması halinde zamanaşımının olmaması gerektiği yönünde görüşlere de katılmak mümkündür. Nitekim kanun kötü niyeti hiçbir zaman korumayacaktır. Kötü niyetli ve ağır kusurlu hareket şahıs da hukuki koruma altına sığınamayacaktır. Ağır kusur, kastı da kapsamaktadır. Ve kasten kusurlu hareket etmiş olan bir yüklenicinin korunmasının bir gerekçesi olmayacaktır. Tüm bu hususlar kapsamında haksız fiildeki zamanaşımı başlangıcının, depremin gerçekleşme anından itibaren işletilmeye başlanması kanuna ve hukuka uygun olacağı söylenebilecektir.

***

Av. Sinem Orhan Coşkun

http://www.anil-coskun.com

info@avanil-coskun

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Anıl Coşkun’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.